23 Aralık 2009 Çarşamba

Ya Seçilirse ?

Felaketler vardır. İnsan bir daha hiç hatırlamamak üzere unutmak ister. Kimisi başarır bunu kimisi ise hiçbir zaman.. İşte böyle bir felaket vardı başımızda. Hemde en büyüğünden. Son günlerin modasındandı hemde.. Yok hayır H1N1’den bahsetmiyorum. Bu tamamen Y1D1 olanı. Evet Büyük Beşiktaş’ın başına gelmişti bu bela ve gitmekte bilmiyordu. Bir zamanlar onu destekleyenleri bile ceza aldırtacak parantez açmak gerekirse temizletecek kadar da enteresan bir virüstü.
Çoğu kişinin büyük umutları vardı oysa. Beşiktaşımıza hem paralı hem yönetici hemde memur stili değilde biraz kabuğunun dışında biri gelecekti. Söz vermişti Beşiktaş’ı Avrupa’da bile bir numara yapacaktı sözde. Her umudumuza vurulan tokat gibi Beşiktaşımıza da en büyük darbeleri indirmişti bu başkan. Ne yazık ki gitmek bilmiyor ve bunun yerine Ocak ayında ki kongreye de adaylığını koyacağını belirtiyordu.
Açıkcası gözüken durum tekrardan başkanlığa seçileceği.Şimdi insan kendine sormadan edemiyor. Peki taraftarın %95’i bu adamı istemiyorken nasıl rahat bir şekilde başkanlığa seçilecek gibi gözüküyor. 2X2=4 gibi basit bir matematik sorusu kadar kolay bir soru aslında. Rant kavgaları, satılık oylar, kendine oy toplamak için farklı renklerin klübe üye yapılması v.s.. Sonucun eşittir dört olduğu gibi bu sorunun cevabı da bellidir. Olan Beşiktaşımıza oluyor.
Peki tekrardan Beşiktaş’a başkan olunca ne olacak ? Bi kere borçlar 250 milyon dolar civarında seyredecek. Gaziantep’ten Julio Cesar Tabata’ya nazire yapılırcasına 10 milyon euroya Beşiktaşımıza gelecek. Beşiktaş’ın kapısından bile giremez denilen kişilerden eksik kalan olduysa onlar başımıza gelecek. Benim favorim Samet Aybaba’dır. Higuain, Schildenfield ve Diatta gibi Beşiktaş efsaneleri takıma döndürülecek veya buna benzer futbolcular takıma geri kazandırılacak. 6 senede bir şampiyon olma geleneği tekrarlanacak bu aradaki senelerde Galatasaray’ın şampiyonluğu için uğraşılacak. Türkiye Kupaları tekrardan kazanılıp Hastanelere hediye edilecek v.s..
Yani olan Beşiktaş’a olacak. 106 yıllık çınar hiç bu kadar rüzgarı bir arada görmemişti. Direniyor vakur bir şekilde ama geleceği hiç parlak değil.. Tek korkusu da sonunun yanı başında bulunan Trabzon çınarına benzemesi.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Masum Değiliz Hiçbirimiz...

Karanlık bir yolda yürürsün. Her tarafın siyah. En zifirisinden… Ne bir ışık görünür ne de masallarda ki dağın tepesinde bulunan tek evde yanan ışık. Hiçbirisi. Tek umudun vardır yönünü bulabilmek için : Doğacak güneş. Tam o sırada Feridun Düzağaç’ın şarkısını gelir aklına ve mırıldanırsın bir taraftan. “ Belki güneş bi gün ikimiz için doğar. ” İşte o an kaybolan hayallerin umutların bir anda tekrardan canlanır. Yaşama sevinci tekrardan gelir karanlık yolun yalnız çocuğuna. İşte böyleydi bizim sevdamız, Beşiktaşımız.
Wolfsburg’a kaybetmişti. Hemde onları yağmur, çamur, kar demeden yalnız bırakmayan taraftarı önünde.3-0 gibi net bir skorla. İşin ilginç yönü gelecekti. Önündeki maçların inanılmaz zorluğuydu. Önce Trabzon deplasmanına gidecek, sonra 6 maçtır kaybettiği Fenerbahçe’yi mabedinde ağırlayacak finali ise şeytan diyarı Old Traford’da yapacaktı. Tam kan emicilerin havasıydı.
Önce bir Çernobil faciasından daha beter bir oyunla Karadeniz’de kazandı. Takım kötüydü atağı yoktu ancak kazanmıştı Mustafa Hoca’nın talebeleri. Herkes bu oyunla Fenerbahçe’den fark yenileceğini düşünüyordu. Oysa öyle olmamıştı. Takım İnönü çimlerine öyle bir çıkıyordu ki bir anda karda açan kardelen çiçeği gibi umutlar yeşeriyordu. Ve takım Rıdvan Dilmen’in özetini yaptığı karşılaşmada rakibine saygı duyuyor ve 3-0 gibi net bir skorla kazanıyor taraftarıyla barışıyordu. Günlük güneşlik olmuştu birden her taraf. Manchester maçını bile yenilse çok koymayacaktı. Sonuçta rakip 2-3 gömlek daha üstündü. Ama buna da karşı çıkan bir takım vardı. Gittim gördüm ve yendim felsefesini uygulayıp Türk futbol tarihine altın harflerle yazılacak bir galibiyetle döndüler İngiltere’den. Daha birkaç hafta önceden asılan kesilen takım bir anda Türkiye’nin en formda en güçlü takımı oluvermişti.
Sonra o yolda karanlıklar birden bire gitmiş her taraf ışık istilasına uğramıştı. Ayrıca o yalnız çocuğun yanında binlerce insan bitivermişti. İşte böyleydi Beşiktaş. Birkaç hafta önce taraftarı kızgındı ve haklıydı. Gidecekti bu başkan. Gitmeliydi de. Çünkü aşkına verilebilecek en büyük yaraları vermişti. İnsanların gözünden sakındığı Beşiktaş’ı bir oyuncak gibi oynanıyordu ve de bu taraftarının yüreğinde derin yaralar açıyordu. Ancak unutulan bir şey vardı : Beşiktaş… Takıma destek kesilmiş herkes başkanı istifaya çağırıyordu. İşte taraftarın bir yanlışı burdaydı. Oysa maçın koptuğu anlarda tepki verilse hem skor taraftarı olmadığı hemde takıma negatif bir etki olmaması sağlanacaktı. Bu yapılan yanlışlardan biriydi. Diğer yanlış ise çok büyüktü en büyüklerden gelmişti. Yıldırım Demirören takımla olan ilgisini kesmiş temizlik sektörüne atılmıştı. Yapacaktı bu temizliği kafasına koymuştu. Ve çok büyük bir mağdur rolüyle önce televizyonlarda gazetelerde kendini acındırıyor sonra da emniyetle ortak bir projeyle Kapalı’nın gövdesine 36 tane ok atıyordu. İşte başkanın yanlışı da buradaydı. Sonuç olarak seven de suçluydu seveni yönetende. İşte bu yüzden kırgınlıklar yerli yerinde ve zamanında yapılmalı ve son olarak Masum Değiliz Hiçbirimiz şarkısı eşliğinde bu güzel ManU zaferini kutlamalıyız.
Teşekkürler Aşkların En Güzeli Beşiktaş. Teşekkürler Mustafa Hoca ve Talebeleri. Teşekkürler Beşiktaş’ın Yılmaz Bekçileri.
Hep beraber Güneş’e Yürümeye…
Saygılarımla…

7 Kasım 2009 Cumartesi

Küfürle Geldin, Gidişin de Öyle Olacak !

2004 yılının ortalarıydı.Büyük Beşiktaş klübü olağanüstü genel kurula gitmiş mevcut adaylar içerisinden en mantıklı aday olan Yıldırım Demirören’i başkanlığa seçmişti.Buraya kadar herşey normaldi.Ancak akılları karıştıran olay bunun öncesinin pek konuşulmuyor olmasıydı.Mevcut başkan Serdar Bilgili kendisine küfür edildiğini gerekçe gösterip istifa etmişti.Ve bunun sonucunda ortaya başkanına küfür edip gönderen taraftar profili ortaya çıkmıştı.Ancak işin aslı böyle değildi.Serdar Bilgili yönetiminde yer alan Demirören ve ekibi sürekli istifa ediyor sonra görevine devam ediyordu.Kulislerde Demirören’in başkanlığa oynadığı konuşuluyordu.En sonunda da Demirören ve yandaşları “Numaralı Tribünde” Serdar Bilgili’ye küfür ettirerek istifa etmelerini sağladılar.Çünkü yöneticilik yaptığı dönemden tanıdığı başkanının ancak küfürle gideceğini çok iyi biliyordu.Yani başkanlığa gelmesinin en büyük nedeni “küfür”dü.
2004 yılında geldiği Beşiktaş’a tarihinin en kötü tüm olaylarını yaşattığı yetmiyor gibi hem ekonomik açıdan hem sportif açıdan Beşiktaş’ı dibe vurmuştur.Birde bunlara verdiği sözleri yeme huyu eklenince adını Beşiktaş tarihine altın harflerle yazdırmıştır (olumsuz olarak).Kızdığı zaman masalara vururum yalanları, hakeme kızdığında maçlara PAF takımı ile çıkma palavraları, Klübün kapısından sokmam diyenleri teknik direktör yapması, kendisiyle gelenin kendisiyle gideceği yönünde açıklamaları, 6 yılda 6 kamyon futbolcu getirip geri göndermek içinde 6 kamyon para vererek geri göndermesi bunlardan en önde gelenleri.Bunların üstüne bu sene tribüne adam gönderip adam dövdürtmesi ve Beşiktaş başkanına küfür edilmez bahanesinin altına sığınmasınıda ekleyebiliriz.Eee peki başkan sana sormazlar mı ? Neden Beşiktaş tribünlerine dönüp ana avrat soy sop küfür ediyorsun.Senin küfür ettiğin insanlar sana çiçek göndertmez ki ? Hepsinden öte senin ettiğin kadar ağır küfür edecek insan değildir onlar.Sizi bitireceğim demek bir başkana yakışıyor mu ? Tepkiye varım küfüre yokum diyorsun ama sana “Yeter Yıldırım Demirören” tarzında kibarca tepkisini gösteren taraftarına küfür ediyorsun.Ve son olarak biliyorsun ki sana bu tribün daha ağır tepkiler verecek artık.Çünkü sen küfürle geldin küfürle gideceksin !

7 Ekim 2009 Çarşamba

Kaybedilen Şampiyonluğun Yararları...

Pembe rüyalar görmeye gerek yok Beşiktaş adına. Bu sene maalesef şampiyonluk gitmiştir. 6 haftadan 12 puan hiçte azımsanacak bir durum değildir. Bu takım geçen sene 6 puan geriden gelip şampiyon oldu diyenlere de rakiplerin oynadıkları futbolu göstermek gerekir. Beşiktaş’ı bu duruma getiren kuşkusuz yönetimin büyük hatalarıdır.Sezon bitince Mustafa Denizli klüpten ayrılmak istediğini belirtir buna rağmen Yıldırım Demirören ısrarla hocanın devam etmesini ister. Burada Mustafa Denizli bu sene rakiplerinin çok güçlü kadrolar kuracağını buna cevap vermeleri gerektiğinin o yüzden kadronun kaliteli isimlerle takviye edilmesi gerektiğini ifade eder. Demirören’de klasik sözlerinden birini verir ve yola devam edilir. Öncelikle hoca bas bas “bize öyle bir 10 numara gerekli ki 10.5 numara tarzında” diyerek lügatımıza bir deyim kazandırarak işe başlar.Ve bu istek doğrultusunda yola koyulur. Deco, Van Der Vaart, Sapara ve hatta Queresma isimleri gündeme gelir.Birde bunların plasesi Tabata hep köşede beklemiştir. Ancak sayılan isimlerin transfer edilmesi için öncelik yabancı kontenjanının açılması yani Delgado’nun sözleşmesinin askıya alınmasıdır.Bu olayda transfer sezonunun bitmesine birkaç gün kala gerçekleşir bu arada Beşiktaş puan kayıplarına başlamıştır. Herkes Avrupa’dan gelecek yıldıza gözünü çevirmişken birden İstanbul yollarında Tabata gözükür. Taraftarın istediği yine olmamıştır Mustafa Hoca gibi.Çünkü Başkan yine sözünü yemiş yıldız transfer demiş buna rağmen Gaziantep’ten Tabata’yı getirmiştir. Hem de akıllara mantıklara sığmayacak bir para karşılığında. Bu transfer sonrasında da transferin son günü ancak bunu aldık tarzı açıklamalar ise olaylara tuz biber ekmiştir. Peş peşe gelen yanlış durumlar, Mustafa Hocanın da kadroda ilkokul 3.sınıf öğrencisinin yapmayacağı hatalar sonucu Beşiktaş lige havlu atmıştır. Beşiktaş’ın forması bile ligi 3. bitirir sözünden yola çıkarak Beşiktaş’ın sezon sonunda Uefa’ya gideceği çat pat belli olmuştur (Yönetimin dilimize kazandırdığı deyimlerden bitr tanesi daha).
Açıkcası takımdan Şampiyonlar Ligi’nde bir başarı bekleyenlerin sayısı sıfıra yakındır. Buna rağmen 3. olup Uefa Avrupa Ligi’nden devam edebilir düşüncesi ise şu sıralar yaygın gözüküyor. Beşiktaş’ın oyun anlayışına da en uygun durum budur. Sonuçta sadece bir hedef üstüne yoğunlaşılırsa güzel sonuçlar çıkabilir.
Sadece bu mu güzel sonuç tabi ki değil. Evet bende her Beşiktaşlı gibi güzel hayaller kurabiliyorum. Bir Beşiktaşlının en fazla istediği şeylerden biri tamamı altyapıdan çıkan gençlerle ligde şampiyonluk Avrupa’da başarıdır. İşte kaçan bir şampiyonluktan sonra bunu gerçekleştirme olasılığı meydana çıkıyor. Nasılsa şampiyonluk gitti bari gençleri kazanayım düşüncesi belki amatör bir düşünce ama tutarsa Beşiktaş’ın bir 10 yılını garanti altına alacağından üstüne gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Batuhanlar, Ali Kuçikler, Onurlar, Can Erdemler, Necipler, Oğulcanlar ve aklıma gelmeyen birçok isimle Beşiktaş geleceğini kurtarabilir. Bu sene altyapıdan gelen 4-5 futbolcunun yanına takımda genç olan Serdar Özkan, Rıdvan, İsmail Köybaşı tarzı A takım havasını tatmış adamlar ilave edildiğinde gerçekten tadından doyulmayacak bir takım sahaya çıkacaktır. Tabi ki yanlarına 1-2 tane tecrübeli futbolcu koymak şartıyla. Zaten kaybedilen bir şampiyonluk var. Ancak bu tarz bir takım oluşturulabilinirse Beşiktaş geleceğin 10 yılını sağlam taşlar üzerine kurmuş olur. Hep özendiğimiz Arsenal, Ajax, Porto tarzı bir takımı da Türkiye’de ilk defa ilklerin takımı Beşiktaş gerçekleştirmiş olur. Mustafa Hocanın bu olayı gerçekleştirmesini çok isterim. Tamamı Beşiktaş özkaynak düzeninin futbolcularından olan bir takım tadından yenmez. Her koşulda takıma desteğini veren taraftar da daha bir sevgiyle aşkla destekler takımını. Haydi Mustafa Hoca kur gençlerden böyle bir takım o zaman bu taraftar 20 yıl daha senin peşinden ayrılmaz. Unutmayın bu futbolcular tertemiz bir su gibidirler. Bir suyu kaynağından içmek, tertemiz, berrak..
Saygılarımla.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi ve Beşiktaş . . .

Bildiğimiz üzere Beşiktaş 2008-2009 sezonunda müthiş bir grafik yakalayarak sezonu 19 yıl aradan sonra çifte kupayla kapattı. Bu birçok otoriteye göre harika bir olaydı. Taraftarın yıllarca beklediği olay gerçek oluyor ve yurdun 4 bir yanında kutlamalar yapılıyordu. Ancak gelen bu şampiyonluk beraberinde bir konuyu daha gündeme getirdi. Avrupa’da başarı… Evet Beşiktaş 6 yılda birde olsa şampiyon oluyordu. Kimine göre böyle kaç senede bir şampiyon olabilirdi ancak Beşiktaş. Kimine göre de federasyon taraflı olmasa Beşiktaş 2000li yıllara damga vurabilirdi. Herkesin bu konuda ayrı fikirlere düşmesine rağmen ortak oldukları bir konu vardı. Beşiktaş ne zaman Avrupa’nın elit takımları arasına girebilecek ? İşte bu sorunun olumlu cevaplanması için herkes bu seneden çok ümitliydi.Sivas’ın da Şampiyonlar Ligi’nden elenmesiyle Beşiktaş’ın kasasına giren para 50 milyon € ‘ dan fazlaydı. Bu parayla üst düzey birkaç futbolcu alınacak ve Beşiktaş taraftarının istediği başarıya ulaşacaktı. Görüşler hep bunun üzerineydi ancak yönetim belki üst düzey transferler yapamadı ama eksik bölgelere nokta transferler yaptı. Yıllardır sol bek sıkıntısı yaşayan takıma Gaziantep’ten İsmail Köybaşı transfer edildi. Bu futbolcu yıllarca Beşiktaş’ın dinamosu olacağı konusunda spor medyası birleşti. Defansın ortasına transfer edilen Matteo Ferrari ise birçok kişi tarafından eleştirilmesine rağmen övgü dolu sözler de almasını bildi. Ferrari’yi eleştirmek için daha zamanımız olduğunu düşünüyorum. Sonra defansın sağına Karşıyaka’dan gelecek vadeden Rıdvan transfer edildi. Rıdvan’ın kumaşının sağlam olduğu taraflı tarafsız herkes tarafından kabul edildi.Ve asıl bomba Nihat Kahveci.Beşiktaş’ın evladı Nihat biraz da bin bir türlü nazla Beşiktaş’ına transfer oldu.Para bakımından gayet dolgun bir para alacak olmasına rağmen hem taraftar Nihat’ı hem Nihat taraftarı çok özlemişti.Şuan beklentiler Nihat’tan oldukça büyük ve zamanla Nihat’ın taraftarı futbol yönüyle doyuracağına inanmaktayım.

İşte bu transferlerle Beşiktaş yeni sezona girdi.Ancak kanaatimce bir 10 numara hatta Mustafa Denizli’nin beyanıyla bir 10,5 numara transferi gerekli diye düşünüyorum.Çünkü forvete top taşıyacak adam maalesef ki yok.Bu işi biraz Tello biraz Yusuf yapmaya çalıştı ancak yeterli olduklarını düşünmüyorum.Bu transferi gerçekleştirirse Beşiktaş’ın Şampiyonlar liginde iyi bir sonuç alacağını düşünüyorum.En basitinden düşünmek gerekirse Beşiktaş’ın son yıllarda ki en kalitesiz kadrosuyla Ertuğrul Hoca yönetiminde hem Liverpool’u hem Marsilya’yı yendiğini düşünürsek ve son maça kadar hala bir tur atlama şansı olduğunu hatırlarsak bu kadronun Şampiyonlar Ligi’nde iş yapmayacağı düşüncesinin olumsuz olduğunu anlarız.

Bu yüzden biz taraftarlar olarak Hocamıza ve futbolcularımıza güvenmeliyiz.Sonuç ne olursa olsun yanlarında olduklarını göstermeliyiz.Taraftarın bunca yıldır Avrupa’da ne kadar başarı istediğini onlara inandırmalıyız ve son nefesimize kadar Beşiktaş diye haykırmalıyız.

Saygılarımla . . .

4 Haziran 2009 Perşembe

Kriz , Çifte Kupa Ve Avrupa Üçgeni . .

Şu günlerde moda bir söz var: Kriz varsa çarede var.İşte Beşiktaş böyle bir krizi atlattı.Ligin 5.haftası oynanmış takım namaglup ilerliyor ancak göze hoş gelen bir futbol yok ve hafta arasında Ukrayna'da Metalist Kharkiv deplasmanına çıkacak Beşiktaş.Ve korkulan oluyor takım 4 yiyor ve Beşiktaş Uefa şampiyonu olup "Kadıköy'ü Siyah Beyaz'a boyayacağız" diyen taraftarını daha elemelerde üzüyor.Takım tam bir krizde.Her başarısızlıkta ortaya çıkan muhalefet bir yandan basın bir yandan saldırıyor.Herkes akbaba olmuş yaralıya son yumruklarını indiriyor.Yıldırım Demirören Lucescu gibi hocalarla görüşüyor ancak hiçbiri ile anlaşamayarak Ertugrul Hoca'yla devam diyor.Bunu hazmedemeyen Ertugrul Hoca 6.hafta Hacettepe maçından sonra "Adam gibi geldim adam gibi çalıştım adam gibi gidiyorum ! " diyerek istifa ediyor.Bu anda klüp krizin olgunlaşma aşamasını yaşıyor.Ligin daha 6.haftası ve önünde 28 hafta var garip Beşiktaşımın.İşte bu anda Yıldırım Demirören başkanlık sürecinin nadide doğrularından birine imza atıyor ve takımın başına Mustafa Denizli'yi getiriyor.Gelen üst üste maglubiyetlerden sonra herkes umudunu kesmiş inançsızlık had safhaya çıkmıştı.Ama orda bir baş kaldırış vardı.Bunun adı Mustafa Denizli'ydi.26.haftayı bekleyin mesajını iletiyordu sürekli.Devre arası Fabian Ernst ve Yusuf transferiyle bir başkaydı Beşiktaş önüne geleni yıkıyor kupada da dolu dizgingidiyordu.Ve uzun zaman sonra liderlik koltuguna da oturmaya başlamış kupada Fenerbahçe ile final oynuyordu.Daha bir hafta önce hedefsiz rakibine kendi sahasında yenilmişti.Bu sefer rakibin 26yıllık özlemi ve hedefi vardı.İşte bu altın finalde Beşiktaş rakibini sahadan siliyor 4-2lik galibiyetle Türkiye Kupasına uzanıyordu.Durmak yoktu önünde bir final daha vardı: Lig Şampiyonluğu.Üst üste galibiyetlerle bunuda başarıyordu Mustafa Denizli Ve Çocukları.. Beşiktaş 6 sezon sonra şampiyon oluyor ve 19 yıl sonrada hem lig hem kupayı kazanıyordu.Moda siyah beyazdı.Her yer siyah beyaza boyanıyordu.Taraftar bunca yıldır çektiği çilenin ödülünü almış ve Beşiktaş uçurumlara düşmekte olan taraftarına elini uzatmıştı.Böyle bir şampiyonluk destanını geride bırakan Mustafa Denizli ve ekibinin şimdi önünde daha büyük bir hedef var : Şampiyonlar Ligi... Hem yayın geliri hem ayakbastı parası ve federasyonun verdigi paralarla 50milyon euro civarında bir gelir elde eden Beşiktaş bu parayı çok dikkatli kullanmalıdır.Eksik noktalara gelecek vadedebilecek transfer değil nokta atışlar yapılmalıdır.Beşiktaş'ın daha kaybedeceği zamanı yoktur.Mustafa Hoca'nın Fenerbahçe ile Şampiyonlar Liginde 0 çektiği yılları unutmayıp ona göre bir kadro oluşmalıdır.İyi futbol iyi futbolcularla oynanır.Fabian Ernst örneğinde olduğu gibi.Bu yüzden Mustafa Hoca'nın Avrupa'da oynatacağı takım kaliteli futbolculardan oluşmalıdır. 3.torbadan katılma şansını yakalayan Beşiktaş bu avantajı iyi bir şekilde kullanmalı gruptan çıkamasa bile 3.olup Avrupa Liginden (eski adıyla UEFA Kupası) devam etmelidir.Yazıyı bititrirken Teşekkürler Mustafa Hoca Teşekkürler Çocuklar diyerek son noktalarımı koyuyorum. . .Saygılarımla.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Avrupa'da Ezber Bozuluyor !...

Bildiğimiz üzere Endüstriyel Futbol Avrupayı sarmış durumda.Chelsea ile başlayan zengin işadamlarının futbol takımlarını alması bir çok ülkeye sıçramış, Ruslar, Araplar. Amerikalılar v.s Avrupa'dan birçok klubü kendilerine almıştırlar.En son olarakta Arap Şeyhi Manchester City'i bünyesine katmış ve çok yüksek meblağlarda transfer teklifleri yapmıştır (Milan'dan Kaka gibi).Ancak bu takımlar Avrupa'da bu sene bir başarı elde edememiştir.Biraz sonra izleyeceğimiz liglere bakınca bu sonucu gayet net olarak görebilecegiz.

Fransa Ligi

Fransa Ligi'nde üst üste 7 defa şampiyon olan ve şampiyonluğa ambargo koyan Lyon bu sezon deyim yerindeyse yere çakıldı.34 haftada 17 G, 10 B, 7 maglubiyet ile 4.sıradalar..Son 4 haftaya girerken Marsilya ile Bordeaux ikilisi yarışı önde götürüyor.Özellikle bu hafta Marsilya,Toulouse ile oynadığı maçta 2-2 berabere kalarak büyük bir avantajı tepti.Pazar günü Bordeaux evinde Sochaux'u yenerek ligi daha da kızıştırdı.
Fransa Ligi Puan Durumu
1 Marseille 34 68
2 Bordeaux 33 65
3PSG 33 63
4 Lyon 34 61

Hollanda Ligi

Hollanda Ligi'nde bitime haftalar kala AZ Alkmaar şampiyonluğunu ilan etmişti.Bu şampiyonlugun en büyük mimarı hiç kuşkusuz Van Gaal ve Alkmaar yönetimi oldu.Geçen sezon onca sıkıntıya ve neredeyse küme düşecek duruma gelmişken bile yönetimin kurt hocanın arkasında durması bu başarının gelmesine neden oldu.Kurt hoca 2 sezon önce bütün yaşlı futbolcuları gönderip yerlerine genç oyuncuları monte etti.1 sene kayıptan sonra bu sezon başarıya ulaştılar ve Hollanda Ligi'nin en büyük takımlarından PSV, Ajax, Feyenoord gibi futbola büyük yatırımlar yapan kluplerin önüne geçtiler.

Almanya Ligi

Almanya Ligi denilince herkesin aklına Bayern Münih gelir ve sezon başlamadan önce herkesin ortak favorisidir.Ancak bu sezon hiçte öyle gözükmüyor.Sezon başından beri bir çok takım liderlik koltuguna oturdu ve şuanda şampiyonluk yarışında 5takım iddialı bir şekilde ilerliyor.Çok büyük yatırımlar yapan Bayern Münih ise 2.lik koltugunda ve liderden 3 puan geride.Bunun yanında önceki haftada teknik direktörleri Jurgen Klinssman'ı da kovdular.Anlaşılan Almanya'da lig bitene kadar bu köprünün altından çok sular geçcegidir ve yarıştıgı rakiplerin kendi transfer paralarından çok çok aşagı rakamlarla ligi önde götürmesidir.

Türkiye Ligi

2 büyük yaratılmak istenen ligdir.Her sezon öncesi Fenerbahçe ve Galatasaray büyük paralarla Avrupa'da artık sönmüş sözde dünya yıldızlarını Türkiye'ye getirirler.5maç oynar daha sonra ligimizde pek gözükmez bu yıldızlar.Her sene çeşitli olaylarla ya 1. ya 2. sırada ligi bitirirler.Ancak bu sene ligde sefilleri oynuyorlar.Biri 4. digeri 5. sırada.Arkadan 1 puan farkla daBursaspor gelmekte.Evet Avrupa'da nasıl ezber bozulduysa Türkiye'de de bu sene ezber bozuldu.Şampiyonluk yarışında Sivasspor 1. Beşiktaş 2. olarak gelmektedir.Yüzde %99 gibi bir oranla da bu iki takımdan biri ipi gögüsleyecektir.Sivasspor bütçe olarak Beşiktaş'tan da çok çok ufak paralarla bu takımı kurmuştur.Takım oyununu oynayarak ligin efendilerine gözdağını vermiştir.Ancak Sivasspor'un yapmış olduğu bu sempati teknik direktörü B.uygun tarafından ne yazık ki antipatiye dönüşmektedir.Her yenilgi sonrası bir kulp bulması ülkemizde hoş karşılanmamaktadır.Buna rağmen yine de alkışlanmayı hak etmişlerdir.Beşiktaş ise ilk yarı sonunda 6.sıradan şu anda en iddialı 2 takımdan biri haline gelmiştir.İlk yarı sonunda Beşiktaş küme düşer esprisi yapan klupler şuanda UEFA'ya gidebilir miyim düşüncesindeler.Bu da demek oluyor ki futbolda paranın döndüğü kadar ruhta önemlidir.Sen parayı su gibi akıtsanda futbolcu o formayı ıslatmıyorsa hiçbir başarı gelmez.

2büyük yaratmaya çalışanlara "Bu Alemde 2 Büyük Var ; Biri Beşiktaş Diğeri de 70Lik Rakı " Diyerek lafı tamamlıyorum.

Saygı Ve Sevgilerimle...