19 Ağustos 2013 Pazartesi

18 Ağustos 2013 Beşiktaş - Trabzonspor Karşılaşmasının ardından



Nihayet lig başladı. Özlemle beklediğimiz Beşiktaşımız sahaya indi.

Önce Atatürk Olimpiyat Stadı'ndan kısaca bahsetmek gerekirse; stad demeye insanın dili varmıyor. Git git bitmeyen yolları, buranın İstanbul'da olduğuna inanılmayacak derece de uzak yerde olması v.s. Sorunlar sadece bunlarla da kısıtlı değil. Bin bir zahmetle getirdiğiniz arabanızı stadın otoparkına park etmekten başka tek bir çareniz var o da anayola bırakmak. Anayola bırakmanın otoparka  bırakmaktan bir sürü faydası var. İlk faydası 10 tl gibi saçma bir para ödemiyorsunuz. Zaten Allahın dağına stad yapmışsın orada otopark parası neyin nesi.? İkinci faydası ise herkesten önce çıkıyorsunuz. Çünkü maç bitimi otoparktan araba çıkarmak demek Messi'yi Beşiktaş'a ikna etmek gibi birşey. Yani ilk kez Olimpiyat stadına aracı ile gideceklere ilk tavsiyem arabayı yol kenarına park etmek olacak. 
Stadın etrafında büfe yok. Sadece köfte ekmek tezgahları var. Birde market arabalarında su satan esnaf. Ama bu sefer suyun yanında birde sigara satıyorlar. Marlboro, Muratti ve Winston gibi. Çünkü dediğim gibi herhangi bir büfe yok çevrede. Zaten dağın başındasınız. Oraya neden büfe açsın bir insan? Su fiyatları küçük bardak sular 2 TL. Gerisini siz hesap edin.
Bir başka sorunda tuvalet sorunu. Stada girişte bir kaç adet tuvalet var. Ama bu tuvaletlerin en büyük sorunu içerisinde sadece 1 adet tuvalet olması. Yani tuvaletiniz geldiyse bayağı bir zaman kuyrukta beklemeniz gerekiyor. Pisuvarları duvarlardan sökmüşler. İnsanlar artık zorunluluktan düz duvarlara tuvaletlerini yaptılar. Herkes omuz omuza geçmiş bir vaziyette ve önüne bakmadan :)
Maç çıkışı yine anormal derece de bir kalabalık vardı. Hemde aracımızı otoparka park etmememize rağmen. Saatler sonra evimize dönebildik. Bazıları yolun kenarına araçlarını çekmiş uyuyorlardı nasılsa trafikte saatlerce bekleyeceklerini bildiklerinden.
Aslında bu resim stadın herşeyini kısaca özetliyor.


Maça gelecek olursak. Beşiktaş Trabzonspor'dan daha diriydi. Maçın hızını arttırıp düşüreceği zamanları çok iyi ayarladı. Colman'ın Mustafa Pektemek'e yaptığı kırmızı kartlık harekete rağmen hakem kırmızı veremedi ve belki de en önemli zaman diliminde Trabzonspor'u 11 kişi oynattı. Sezonun Beşiktaş açısından en iyi transferi Atiba Hutchinson ve Tolga Zengin. 
Özellikle Hutchinson defansif orta saha görevini layıkıyla yerine getirdi. Defanstan ileriye top çıkardı, orta sahada toplara bastı. 
Tolga Zengin ise kalede güven veriyor. Gelen topu bir şekilde çıkartacağına emin olduğunuzda çok fazla sıkıntı yapmıyorsunuz.
Fernandes ve Olcay'da maçta ağırlık gösteren oyunculardandı. Takım halinde çıkma en çok gözüme batan taktik anlayışıydı. Ancak geçen seneye oranla kornerler de kafa topuyla fazla tehlike yaratamıyoruz. Bu sorunu da ligin ilk haftası olması nedeniyle çok üstünde durulmaması gerektiğine inanıyorum. Kısacası takım iyi gibiydi. Alınacak bir yırtıcı forvet ile Beşiktaş bu sene çok can yakar.


Taraftara gelecek olursak; Yine gizli kahraman bu sene de Beşiktaş tribünü. İnanılmaz bir itici güç oluşturdular. Maç öncesi bayrak gösterisi görülmeye değerdi. Küçük bir stadta bu organizasyon daha çok iş yapardı. 2000 bayrak dağıtılmasına rağmen yine de üst tribün kapatılamadı. Olimpiyat Stadı gerçekten çok büyük bir stad. Ve yapılacak en güzel şeyde dün tribünde yapıldı. 
Gezi Parkı'da tabiki unutulmadı. 31 Mayıs'tan itibaren yapılan gösterilerin hiç kuşkusuz en büyük gücüydü Çarşı. Tüm Türkiye Çarşı'yı bu süreçte destekledi ve yanında oldu. Hatta başka takım formaları ile de maça gelenler vardı. Umarım Çarşı açısından da bu sene oldukça güzel geçer.



Yeni sezon ve yeni umutlar. Yolun açık olsun BEŞİKTAŞ...

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Serdal Adalı ve Fikret Orman

İnanılmaz aradayım.

Fikret Orman açısından olaya bakarsak;

Fikret Orman'a bir şans daha verilmesini istediğim oluyor ancak,
Değil 3 yıl 15 yılda geçse bu seneki oluşturduğu yönetimle bir arpa boyu yol alamayız.

Fikret Orman'ın küçültme politikası ters tepti bence.
Klüp itibarsızlaştırıldı.
Samet Aybaba gibi adamlar ekip olarak Beşiktaş'ı yediler.
Şampiyon dahi yapsa Samet Aybaba Beşiktaş'ın kapısından dahi geçirilmemeli.
Menajer oyunlarıyla neler çevirdiğini az çok hepimiz biliyoruz.
En basitinden Ankaragücü'nden aldığımız çocuğun daha 2-3 gün önce Aybaba'nın kankası menajerle sözleşme yapması manidar.

Yabancılar ile klüpte sorunlar oldu.
Quaresma'ya para verdik oynatmadık birde atmadığımız çamur kalmadı adama.
Beşiktaş'a yakışan böyle gönderme olmamalıydı.
Sonuçta taraftarın çok sevdiği bir adamdı.

Ayrı bir parantez de F.Orman ile taraftar arasındaki husumet.
Bir takım gruplara sürekli ayrıcalıklar, bedava biletler verilirken özellikle Çarşı'ya karşı bir yönetim sergilendi.
Sürekli bu gruba karşı oynandı ve elden geldikçe engellenmeye çalışıldı.
Daha sonra da Çarşı'yı reklam malzemesi yaparak Kartal Yuvalarına sokmak ise komediydi.
Bu arada kapalı tribünden sevdiğimiz bazı kişiler de duruşlarını belli ederek paranın yanına kaydılar, görmemiş değiliz. (Tamer Kıran olayı v.s.)

Fikret Orman'ın da her holding patronu, futbol klübü başkanı, yapımcılar, gazete sahipleri adamlar gibi Başbakana yalakalık bazında uygulamaları hoşuma gitmedi.
Bir kaç ay önce teknelerde kızın yaşındakileri kucağa alıp bir kaç ay sonra stad için Umre'ye giden Başkan değerini düşürür gözümüzde.
Mehmet Ağar'ı cezaevinde ziyaret olayı ise ayrı bir kaostu, ayıptı, derin devlete karşı olduğumuzu bilmesi lazımdı.
Beşiktaş başkanına yakışmadı bu hareket.

Yönetimine sırf seçilmek amacıyla aldığı Levent Erdoğan'da her yönetimine girdiği başkana yaptığı gibi yine yarı yolda bıraktı başkanını.
Seyit Ateş desen keza öyle.
Seyit Ateş kimdir? Beşiktaş tarihinde yeri nedir? Muhammet olayından başka duyanınız olmuş mudur?
Beşiktaş'ı madem gönülden seviyorsan Muhammed'in her oynadığı maç başına kendine alacağın prim nedir?
Böyle çürük elmaları yönetime hatta Beşiktaş tarihine sokması en büyük yanlışıydı Fikret Orman'ın.
Yeni yönetimini görerek destekleyip desteklemeyeceğime karar veririm.


Serdal Adalı'ya bakarsak

Kuşkusuz yaptığı transferler hepimizi heyecanlandırdı.
Çıldırdık resmen.
Ama klüp şuan bataklıktaysa o transferlere ve yanlış transfer politikalarına bağlıdır.
Tonlarca futbolcu alıp tonlarca para yatırdık ve sonuç hep hüsrandı.
Bu maddi darboğazda kim ne derse desin başrollerdedir.

Diğer bir durum ise şike muhabbeti.
Tamam belki de yapmadı ama hiç değilse buna teşebbüs ettiğine herkesin inancı tam.
Sen Beşiktaş'sın, ülkede herkesin sevdiği, neredeyse herkesin 2. takımısın.
Millet seni adil, haktan yana, doğrucu gibi kavramlarla tanıyorken sen bu klübü böyle bir pisliğe nasıl soktun.
Aklanın gelin dedik malesef aklanamadınız ve dosyanız şuan Yargıtay'da.
Büyük ihtimalde onanacak ve başımıza gelseniz dahi şikeden ceza yemiş bir başkanımız olacak.
Buda beyazımıza malesef gölge düşürecek.
Bu neden beni biraz sizden soğutuyor.

Yönetim kurulunuza ise almak istedikleriniz adamlar açıkcası göz doyuruyor şuanda.
Murat Aksu, İbrahim Altınsay, Hüsnü Özyeğin, Haşmet Bedii Kürüm gibi adamlar klübü rahatlatacak insanlardır.

Ama sizinde en dezavantaj durumunuz malesef ki şike muhabbeti.


Eminim ki benim gibi çok kararsızlar vardır.
Beşiktaşımız için en hayırlısı olsun.
Kim gelirse gelsin adam gibi gelsin, Beşiktaşımıza güzel şeyler versin.

3 Şubat 2013 Pazar

Fikret Orman vs çArşı

Kabus dolu günlerin başlangıcıydı Demirören'in 2004 yılında Beşiktaş başkanlığına geçmesi. "Ben kapalı tribününden geldim" sözleri gönlümüzü fethetmeye yetmişti bile. Diğer başkan adayların futbolcu transferleri, klübe ek gelir sunma politikaları filan vız geliyordu. Bizim için en önemli olan tribünden bir adamın başkanlık koltuğuna oturmasıydı. Kandırılmıştık. Geçen 8 yıl o kadar darbeler vurdu ki bize, kendimizi toparlayamaz olduk. Allah'tan TFF Başkanlığı'nın yolu açıldı da kurtulduk. Sonra seçim sürecine girdik. Adaylar kimseyi tatmin etmiyordu. Bir şekilde seçim günü geldi ve başkanlığa Fikret Orman geldi. "Yanan eve giriyoruz" ilk cümleleri oldu. Kombine fiyatlarının yüksekliliğini, Beşiktaş'ın halkın takımı olduğunu v.s. söyledi. Yine inandık. Çünkü tüm başkan adayları biliyordu ki bu taraftarın zayıf bölgesi tribündü. Önce "FEDA" adı altında birleştik. Çıkan tişörtlerden 175.000 adet sattık. Klübe bir miktar sıcak para girdi. Sonra kombineler çıkacaktı, heyecanla bekliyorduk. Yıllardır kombine fiyatlarına isyan eden taraftarlar sonunda eski yerlerine dönecekti. Ve açıklandı. Tüm tribünlerde kombineler düşmüştü. Bir yer hariç: Kapalı Tribünü. Yani çArşı'nın uğruna canlar FEDA ettiği tribün. Beşiktaş'ın 8 yılını kaybettiği ve rakiplerinin gerisinde kaldığı bu sezonlarda bile kapalı tribünü her sene geliştiriyordu kendini. Desibel rekorları kırıyor, sevinmek için sevmedik biz diyor, Beşiktaş'ın gücüne güç katmak istiyordu. Ancak nedeni bilinmez şekilde Fikret Orman ve yönetimi planlı bir şekilde çArşı'yı bitirmeyi kendilerine borç bilmişlerdi. Sıradan bir Elazığ maçında bile Kapalı tribününe 170 TL'ye bilet satıyordu. Herkesin aklına Demirören'in "bu tribünü temizleyeceğim" açıklaması geliyordu. Hesap sormaya geliyorum diyenler hesabı Demirören'e değil de taraftara soruyordu. Sanki son yıllarda tribünden başka bir başarısı varmış gibi. Taraftarın bilet fiyatlarının ısrarla düşmesini istemesine rağmen yönetimden tek bir ses çıkmıyordu.
Şimdiler de hem çArşı hem Fikret Orman karşı karşıya. Zaten bu değil miydi yıllardır birbirimize girmemizin nedeni: içte kavga.. Yönetimin amacı Beşiktaş'ı savunmak. Hakemlere, federasyona ve diğer kişi/kurumlara. çArşı'nın amacı takıma sahip çıkıp desteklemek. Her iki tarafın da görevleri belirlenmişken yönetimin taraftarla uğraşmasını kimse açıklayamaz.
çArşı, Beşiktaş'ın uslanmaz asi ruhudur.

28 Ekim 2012 Pazar

Samet Aybaba ve Geçen 9 Haftalık Süreç

Sancılı bir süreç sonunda Beşiktaş'a transferi gerçekleşti hocamızın. Seveni de oldu sevmeyeni de. Açıkcası bende Samet Aybaba'yı istemeyenlerdendim. Ancak bu saatten sonra yapacağımız tek şey yanında olmak. 1.5 milyon euroya bir takım oluşturuldu. Söylenenlerin aksine kadronun o kadar da kötü olmadığını düşünüyorum. Kalede McGregor var ki bu adam Rangers'ta yıllardır oynuyor. Tecrübeli ve büyük turnuvalarda hep oynamış. Defansın göbeğinde Sivok, Toraman, Ersan gibi kaliteli isimler var. Bunların yanına Sevilla'dan Escude transfer edildi. Son oynanan Kasımpaşa maçına kadar olan süreçte defans göbeğinin Sivok ve Ersan'dan oluşmasının Beşiktaş'a daha çok yarar sağlayacağını düşünüyorum. Toraman önlibero pozisyonunda ve top kesmede daha başarılı. Orta sahanın ortası ise Fernandes'in liderliğinde ilerliyor. Fernandes Türkiye liginin şuan açık ara en iyi futbolcusu. Tek başına maç çevirebilme özelliği yüksek standartlarda. Necip, Veli ve Oğuzhan'da mücadele yönünden Fernandes'e itici güç oluyorlar. Bu üçlünün defansı toparlaması ve topu ileriye taşıması Fernandes'in hücum gücünü olumlu yönde arttıracaktır. Takımın sol kanadı da büyük sıkıntı yaşıyor. Uğur Boral artık ceketi askıda bir vaziyette bekliyor. Mücadele gücü ve tekniği sınırın çok çok altında. Sol kanat İstanbul-Ankara otobanı durumunda. Bir an önce İsmail'in dönmesi dileğiyle.Takımın en önemli ve zayıf noktası ise ileri uç. Malesef ki Almeida, Batuhan ve Holosko bu takıma katkı çok az sağlıyorlar. Özellikle Almeida'dan beklentilerin büyük olması ve onun karşılığını verememesi can sıkıyor. Kafa toplarında ki egemenliği ne yazık ki yerde mevcut durumda değil. Birebirlerde sıradan bir forvetten hiçbir farkı yok. Devre arasına kadar toplanabildiği kadar puan toplamalı ve ileri uca leblebi gibi golcü almalıyız. Takımın işleyişi çok iyi ancak ileri uç olayı bitiremeyince mücadelenin de bir önemi kalmıyor. Alınacak bir forvet ile ligi en kötü ilk 3'de bitireceğimize inanıyorum. Forza Beşiktaş!

8 Kasım 2011 Salı

" Sevinmek için sevmedik biz seni, Sen yenilmişsin umrumda değil ki, Şereftir bu yolda senle yürümek, Hep kol kola, Bir gün değil, Hergün BEŞİKTAŞ! " Tribünlerin boğazının patlayana kadar söylediği, yüreğimizden çıkan sözcüklerin marş olarak kulaklığı çınlattığı bestemiz. Sözleri çok doğru. Sevinmek için sevmedik biz seni. Sen bizim yalan dünyada bulduğumuz tek gerçeksin BEŞİKTAŞ. Bugünlerde üstüne çok geliyorlar. Guti gidiyor, Quaresma mutsuz, Almeida formsuz, Simao isteksiz falanda filanda. Basının klasik Beşiktaş'ı bitirme çabaları. Önce Guti'ye alkolik dediler, oysa adam her sahaya çıktığında oyununu oynadı, takımı sevmiyor dediler attığı her golde armayı öptü. Baktılar artık dönüş yok bu seferde bel altı vurmaya başladılar. Sıra geldi Quaresma'ya. Gelmesi için gecelerce nöbetler tuttuk. Mecnun bile Leyla'yı bu kadar beklemedi. Ve gelmesiyle bir kez daha aşık olduk ona, kalbimizin en orta yerinden trivela yaparak gönderdik onu Şeref Bey'in çimlerine. Şimdi de ona sarmaya başladılar. Yok tribünlerle arasında sıkıntı varmış, yok tünelde saldırmaya çalışmışlar filan. Yemez bu tribün bu basının yanlı tutumunu. Seni seviyoruz Q7. Sonra Almeida'ya dediler formsuz diye. Adam sakat sakat çıktı ve Ziegler ile Volkan'ı eeee bir de topu filelere gönderdi. Hemde 5 hafta oynamadığı halde. Tam Simao'ya saracak oldular ki İnönü'nün örümcek ağı tutmuş 90 diye tabir edilen noktasına topu gönderdi ve sustular ancak şimdilik bunu yaptılar biliyoruz. İsmail Köybaşı'nın yoğun bakımdan çıkıp sahaya çıktığını, tek aşkının Beşiktaş olduğunu görmek istemediler. Maç sonunda sahada kaldı bu adam yine tek bir satırda ismi geçmedi. Basın hep yanlıydı, tarafı hep belliydi. Ancak bu sefer işleri abartıp bel altı vurmaya çalışıyorlar. Biz bu futbolcularımızı yedirmeyeceğiz. Güneşli günlere hep birlikte ulaşacağız. Hep kol kola, birgün değil, HERGÜN BEŞİKTAŞ.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Helal Olsun!...

Öyle bir geçti ki zaman.
Sırayla tüm sevdiklerimizi manevi olarak kaybettik.
Bölündük , bölündük ve bölündük...
Önce vatanımızda bölmeye çalıştılar bizi ayrım çıkardılar oysaki hep kardeştik.
Sonra bu papyonlu amcalar futbola merak sardı.
2 büyük yaratılmalıydı ve bunun ilk koşulu 3. Büyüğü yok etmekti.
Bunuda bir nevi başarıp kaleyi içten fethettiler.
Babalar çocuklarına oyuncak yerine klüp aldırarak yok ettiler Türkiye’nin en büyük çınarını.
Bu çocuk öyle haylazdı ki diğerlerine hiç benzemiyordu ve aklını kullanamıyordu.
İlk önce yıllarını Beşiktaş’a vermiş insanlar küstü tribüne, sonra maça gelen taraftarı dövdürüp yıldırma politikaları..
Amaç aileyi birbirine kırdırıp dışardan ayak kaydırmaya yönelikti.
Biz birbirimizi yerken birde baktık ki Beşiktaşımız farklı boyutlara gitmiş.
Ancak burda zarar gören sadece biz taraftarlar değildik.
Başka uyutulanlar da vardı..
Başkan dediğimiz adam öncelikle “kardeş” olduğu kişilerden darbe yedi.
Şampiyon olmasını istediği takım oysa kuyusunu kazıyordu.
Gördü ama iş işten geçmişti.
Sonra yeni kardeşler aradı.
Aziz başkanını kendine örnek almıştı.
Hatta beraber yurtdışına deplasman bile yapmışlardı.
Ondan öğrenmişti Temizleyecekti bu tribünü..
Onun kardeşliğini de dün sahada penaltı noktasında oluşan çukura düşerek gördü.
Wolfsburg maçında Federasyon başkanıyla sarmaş dolaş olmuştu.
Yeni kankasıydı.
O da çektiği mesajı gazetelere servis ederek ayağını kaydırmıştı.
En sonunda anladı ki tek dostu dövdürdüğü taraftarıymış.
Ama bunu da gördü ki artık bozulmuş bir tribün vardı arkasında ve yalnızdı.
İşte böyle bitirdiler güzellikleri bir bir.
Herşey sırasına uygun gelişti.
En sonunda işi abartıp kara bir leke olan Turkcell Süper Ligi’ni bitirmeye geldi ve bunda da başarılı oldular.
Malesef bu lig dün akşam oynanan Fenerbaçe-Beşiktaş maçında ki penaltı çukurunda bitmiştir.
Evet başardılar.
Sırada ki şarkı bütün papyonlu amcalarımıza gelsin...
Helal Olsun!...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Ya Seçilirse ?

Felaketler vardır. İnsan bir daha hiç hatırlamamak üzere unutmak ister. Kimisi başarır bunu kimisi ise hiçbir zaman.. İşte böyle bir felaket vardı başımızda. Hemde en büyüğünden. Son günlerin modasındandı hemde.. Yok hayır H1N1’den bahsetmiyorum. Bu tamamen Y1D1 olanı. Evet Büyük Beşiktaş’ın başına gelmişti bu bela ve gitmekte bilmiyordu. Bir zamanlar onu destekleyenleri bile ceza aldırtacak parantez açmak gerekirse temizletecek kadar da enteresan bir virüstü.
Çoğu kişinin büyük umutları vardı oysa. Beşiktaşımıza hem paralı hem yönetici hemde memur stili değilde biraz kabuğunun dışında biri gelecekti. Söz vermişti Beşiktaş’ı Avrupa’da bile bir numara yapacaktı sözde. Her umudumuza vurulan tokat gibi Beşiktaşımıza da en büyük darbeleri indirmişti bu başkan. Ne yazık ki gitmek bilmiyor ve bunun yerine Ocak ayında ki kongreye de adaylığını koyacağını belirtiyordu.
Açıkcası gözüken durum tekrardan başkanlığa seçileceği.Şimdi insan kendine sormadan edemiyor. Peki taraftarın %95’i bu adamı istemiyorken nasıl rahat bir şekilde başkanlığa seçilecek gibi gözüküyor. 2X2=4 gibi basit bir matematik sorusu kadar kolay bir soru aslında. Rant kavgaları, satılık oylar, kendine oy toplamak için farklı renklerin klübe üye yapılması v.s.. Sonucun eşittir dört olduğu gibi bu sorunun cevabı da bellidir. Olan Beşiktaşımıza oluyor.
Peki tekrardan Beşiktaş’a başkan olunca ne olacak ? Bi kere borçlar 250 milyon dolar civarında seyredecek. Gaziantep’ten Julio Cesar Tabata’ya nazire yapılırcasına 10 milyon euroya Beşiktaşımıza gelecek. Beşiktaş’ın kapısından bile giremez denilen kişilerden eksik kalan olduysa onlar başımıza gelecek. Benim favorim Samet Aybaba’dır. Higuain, Schildenfield ve Diatta gibi Beşiktaş efsaneleri takıma döndürülecek veya buna benzer futbolcular takıma geri kazandırılacak. 6 senede bir şampiyon olma geleneği tekrarlanacak bu aradaki senelerde Galatasaray’ın şampiyonluğu için uğraşılacak. Türkiye Kupaları tekrardan kazanılıp Hastanelere hediye edilecek v.s..
Yani olan Beşiktaş’a olacak. 106 yıllık çınar hiç bu kadar rüzgarı bir arada görmemişti. Direniyor vakur bir şekilde ama geleceği hiç parlak değil.. Tek korkusu da sonunun yanı başında bulunan Trabzon çınarına benzemesi.